Bir varmış bir yokmuş…
Bir zamanlar gökkuşağından iki ayrı renk yaramazlık yapmışlar ve cezalandırılmak için gökkuşağı büyücüsü tarafından yeryüzüne gönderilmişler. Gökkuşağı büyücüsü onların bir ders çıkarmalarını istiyormuş. Kısa bir sürede yeryüzünde bir şeyleri değiştirmek koşuluyla geri dönebileceklermiş…
İndiklerinde gördükleri manzara karşısında şaşkınlıklarını gizleyememişler. Buradaki hareketlilik onları çok meraklandırmış. Hemen heyecanla gezinmeye başlamışlar.
Gezinirken denizi ve içindeki türlü deniz hayvanlarını, ormanları ve içlerindeki çeşitli ağaçları ve hayvanları görmüşler, hele hele o yüksek dağların heybetinden çok etkilenmişler. Gördükleri tüm canlılar, onları gülümseyerek selamlamış. Bunun nasıl bir cezalandırma olduğunu ilk önce anlayamamışlar ve hatta bu cezaya sevinmişler. Ta ki insanoğlunu görene kadar yeryüzünün, gökyüzünden daha muhteşem bir yer olduğunu düşünmüşler; çünkü yeryüzündeki tek mutsuz canlı insanlarmış. Bu da onları hayrete düşürmüş, bu kadar güzelliğin içinde nasıl mutlu olunamayacağına akıl erdirememişler.
İnsanların yaşadıkları beton yığınlarında, gökyüzünün sakinliği ve dinginliğinden eser yokmuş. Bu kadar güzelliğin içinde, tek mutsuz canlının insan olduğunu görünce, bunu tam tersine çevirecek bir yol olmalı diye düşünmüşler. Yapacakları şeyin nesilden nesile aktarılabilmesi için bunun insanları mutlu eden ve değerli bir şey olmasını istemişler. Kısa zamanda nasıl yapabileceklerini düşündüklerinde, geri dönememe pahasına bunu değiştirmeleri gerektiğine karar vermişler.
Kararlılarmış hem de çok…
Ve insanları eğitmeye karar vermişler. Çünkü eğitim, mutluluğa ve başarıya giden en temel araçmış.
Çünkü eğitimle bir insan, sevilen ve sayılan bir kişi olabilirmiş,
Eğitimli kişiler güçlü kişilikleriyle kitleleri yönlendirebilirlermiş, diğer insanlara karşı duyarlı olurlarmış,
Doğayı ve hayvanları korumaya kendilerini adarlarmış,
Eğitimle, mutlu birey, mutlu aile ve mutlu toplum olunabileceğini hayal etmişler.
Bunun da tüm insanlar için mutlak mutluluğu getireceğine inanmışlar.
Herkesin huzurla, barış içerisinde, birbirlerinin değerlerine saygı göstererek, yardımlaşarak mutluluk ve sevgi dolu bir yaşam geçirmelerini hayal etmişler…
Ve kolları sıvamışlar insanlara bunu sağlayacak yeri inşaa etmek için… O kadar mutlu olmuşlar ki tüm insanların artık mutlu olacak olmaları herşeye değermiş.
Bu arada geri dönme süreleri dolmuş. İçlerinde bir burukluk olmuş, gökkuşağı bu iki rengi olmadan nasıl olur diye düşünmeye başladıkları anda, gökkuşağının büyücüsü Unicorn’u renklerin geri gelmesi için yeryüzüne göndermiş.
Ancak Unicorn’un onları geri götürmesi için de bir koşul varmış… Yeryüzüne gelen Unicorn geri dönemezmiş. Unicorn bunu hemen kabul etmiş. Bu iki renge ‘siz insanlığın sürekli mutluluğu için böylesine muhteşem bir oluşum yarattınız. Ben de gökkuşağının renklerinden mahrum kalmaması, sizin geri dönmenizi sağlamak için yeryüzüne gönderildim. Hadi artık siz gidin!’ diyerek renkleri gökkuşağına uğurlamış.
İki renk artık gökkuşağının da eksik kalmayacağına çok sevinerek Unicorn boynuzuna renklerinden birer dokunuş bırakmışlar ve gökkuşağına, evlerine dönmüşler.
Unicorn da yeryüzünde eğitimlere başlamış…